Esmalar ve Dualar ile Özel Terkipler

Yaradanı Tefekkür: Varlığı, Birliği ve Sıfatları Üzerine

  • 02 Mayıs 2025
  • 8

Varoluşun en temel sorusu belki de budur: Biz kimiz, bu kâinat nedir ve tüm bunların ardındaki Hakikat nedir? İnsan, tarih boyunca bu sorulara cevap aramış, aklıyla, kalbiyle, sezgileriyle Yüce Bir Yaratıcı'nın varlığına ulaşmaya çalışmıştır. İslam, bu arayışa en net, en kapsamlı ve en tatmin edici cevabı verir: Her şeyin yaratıcısı, sahibi ve yöneticisi olan, eşi ve benzeri bulunmayan, sonsuz kemal sıfatlarla muttasıf Tek Bir Allah vardır.

O'nun mukaddes Zâtını, mahiyetini tam olarak kavramak bizim sınırlı idrakimizi aşar; "O'nun benzeri hiçbir şey yoktur" (Şûrâ, 42:11). Ancak O, sonsuz rahmetiyle Kendisini bize isimleri, sıfatları, fiilleri ve yarattığı eserleri aracılığıyla tanıtmıştır. İşte O'nu tanıma, O'nun üzerine düşünme (tefekkür) yolculuğu, imanımızın derinleşmesi, hayatımızın anlam kazanması ve kalbimizin gerçek huzuru bulması için bir davettir.

Varlığı Zorunlu Olan: El-Vâcibü'l-Vücûd

Etrafımıza baktığımızda her şeyin bir başlangıcı ve bir sebebi olduğunu görürüz. Bir ağaç tohumdan, bir bina ustalardan, bir sanat eseri sanatkârdan meydana gelir. Peki ya bu kâinatın kendisi? Kendi kendine var olmuş olabilir mi? Hiçbir şey yokken, ilk varlığı kim başlattı? Akıl ve mantık bize söyler ki, varlığı başka bir şeye bağlı olan (mümkün varlık) her şeyin, varlığı kendinden olan, var olmak için başka hiçbir şeye muhtaç olmayan, ezelî ve zorunlu bir Varlığa dayanması gerekir. İşte O Varlık, İslam kelamında "Vâcibü'l-Vücûd" olarak ifade edilen Allah Teâlâ'dır. O'nun varlığı, diğer her şeyin varlığının temel sebebidir. O olmasaydı, hiçbir şey olmazdı.

Tek ve Benzersiz: El-Vâhid, El-Ehad, Es-Samed

Kâinattaki bu muazzam düzen ve uyum, birden fazla yaratıcının eseri olabilir miydi? Eğer birden fazla mutlak güç ve irade sahibi olsaydı, aralarında bir anlaşmazlık çıkmaz, kâinatın düzeni bozulmaz mıydı? (Bkz: Enbiyâ 21:22). Kur'an bize öğretir ki, Allah El-Vâhid'dir, El-Ehad'dir; yani Zâtında, sıfatlarında ve fiillerinde tektir, birdir, eşsizdir. O'nun hiçbir ortağı, dengi veya benzeri yoktur.

O aynı zamanda Es-Samed'dir; yani hiçbir şeye muhtaç değildir, ama her şey O'na muhtaçtır. Yemez, içmez, uyumaz, doğmamış ve doğurulmamıştır. Bütün yaratılmışlar ihtiyaçları için O'na yönelirken, O'nun varlığı ve kemâli tamamen Kendi Zâtındandır (El-Ganiyy). Bu Birlik ve Samediyet, O'nun ilahlığının temel vasıflarıdır.

Aşkın ve Yüce: El-Aliyy, El-Müteâlî, El-Kuddûs

O, yarattığı hiçbir şeye benzemez. Zaman ve mekân O'nu kuşatamaz, çünkü zamanı ve mekânı yaratan O'dur. O, El-Aliyy'dir (Çok Yüce), El-Müteâlî'dir (Son Derece Yüce, Aşkın). O'nun yüceliği, bizim tasavvur edebileceğimiz her şeyin ötesindedir.

Aynı zamanda O, El-Kuddûs'tür; yani her türlü eksiklikten, noksanlıktan, acizlikten, yaratılmışlara ait kusurlardan tamamen münezzehtir, tertemizdir. O'nun ilmi, kudreti, iradesi, hayatı ve diğer tüm sıfatları mükemmeldir, hiçbir kusur barındırmaz.

Sonsuz Mükemmellik: Esmâ-ül Hüsnâ Aynasında O'nu Tanımak

Allah'ın sonsuz kemâlini (mükemmelliğini) O'nun bize bildirdiği güzel isimleri (Esmâ-ül Hüsnâ) aracılığıyla tanırız. Her bir isim, O'nun sonsuzluğuna açılan bir penceredir:

  • O'nun ezelî ve ebedî hayatını El-Hayy isminde, her şeyi ayakta tutan gücünü El-Kayyûm isminde görürüz.
  • Her şeyi kuşatan ilmini El-Alîm ve El-Habîr isimlerinde, her işindeki kusursuz bilgeliği El-Hakîm isminde idrak ederiz.
  • Sonsuz gücünü ve kudretini El-Kâdir, El-Muktedir, El-Kaviyy, El-Metîn isimlerinde; karşı konulmaz hakimiyetini El-Azîz, El-Cebbâr, El-Kahhâr isimlerinde hissederiz.
  • Kâinatı dolduran sonsuz merhametini Er-Rahmân ve Er-Rahîm isimlerinde, kullarına olan özel sevgisini El-Vedûd isminde, affediciliğini El-Gafûr, El-Afuvv, Et-Tevvâb isimlerinde, cömertliğini El-Kerîm, El-Vehhâb isimlerinde buluruz.
  • Her işindeki mutlak adaletini El-Adl ve El-Muksit isimlerinde, varlığının apaçık delillerini Ez-Zâhir isminde, Zâtının kavranamazlığını El-Bâtın isminde anlarız.

Bu isimler ve daha niceleri (99'u meşhur olmak üzere), O'nun sonsuz kemâlinin farklı yönlerini bize tanıtan ilahi birer ders niteliğindedir.

Yaratan, Yaşatan, Yöneten: Kâinatla İlişkisi

Allah, sadece var olan değil, aynı zamanda sürekli olarak yaratan (El-Hâlık, El-Bârî, El-Musavvir, El-Bedî'), yaşatan (El-Muhyî), rızık veren (Er-Rezzâk, El-Mukît), yöneten (El-Melik, El-Vâlî), koruyup gözeten (El-Hafîz, Er-Rakîb, El-Müheymin), hidayet veren (El-Hâdî), dilediğini öne alan (El-Mukaddim) veya geriye bırakandır (El-Muahhir). Kâinattaki her hareket, her olay O'nun izni, ilmi, iradesi ve kudreti dahilindedir. O, yarattıklarıyla sürekli bir ilişki içindedir, onlara asla uzak değildir.

Tefekkürün Gayesi: Marifet ve Muhabbet

Peki, tüm bu tefekkürün amacı nedir? Sadece entelektüel bir bilgiye ulaşmak mı? Elbette hayır. Allah üzerine tefekkür etmenin asıl gayesi, O'nu daha derinden tanımak (Marifetullah)'tır. Bu marifet, yani O'nun isimlerini, sıfatlarını ve fiillerini anlamaya çalışmak, kalpte kaçınılmaz olarak O'na karşı bir sevgi (Muhabbetullah), bir saygı ve haşyet, bir güven (Tevekkül) ve samimi bir kulluk (İbadet) arzusu doğurur.

Allah'ı tanımak, O'nu sevmektir. O'nu sevmek ise, O'nun rızasına uygun yaşamaktır. Tefekkür, bu kutlu yolculuğun yakıtıdır.

Allah Teâlâ, kelimelerle anlatılamayacak kadar Yüce, kavramlarımıza sığmayacak kadar Sonsuz'dur. Ancak O, bize Kendisini tanıma kabiliyeti ve yollarını lütfetmiştir. Kâinat kitabını, Kur'an mesajını ve kendi nefsimizi okuyarak, O'nun isimleri üzerinde tefekkür ederek bu tanışıklığı derinleştirebiliriz. Bu, bir ömür boyu sürecek, her adımında yeni keşifler ve hayranlıklar barındıran en değerli tefekkür yolculuğudur.

Sevgi ve dua ile kalın. Allah'a emanet olun.

Önceki Post

Allah Bize Yeter: Hasbünallahu ve Ni'mel Vekil Anlamı

Sonraki Post

Ya Latîf ile Kolaylık: Sıkıntılardan Kurtulma Terkibi

Aramak istediğiniz anahtar kelimeleri girerek arama yapabilirsiniz