Hayat, bir yolculuktur... Doğumla başlar, ölümle bu dünyadaki perdesi kapanır. Ancak asıl yolculuk, kalbimizin ve ruhumuzun derinliklerinde gerçekleşir. Bu, kendimizi tanıma, hamlıktan olgunluğa erme ve nihayetinde bizi Yaratan'a ulaşma yolculuğudur. Çoğumuz bu yolculuğa derin bir gaflet uykusunda başlarız; dünyanın parıltısı, nefsin arzuları bizi oyalar durur. Ama ilahi rahmet tecelli ettiğinde, bir "Uyanış" başlar. İşte tasavvuf büyüklerinin "Nefs Mertebeleri" olarak tarif ettiği basamaklar, bu kutlu uyanış yolculuğunun durakları, geçilmesi gereken vadileri ve ulaşılması hedeflenen zirveleridir.
Yolculuğun Başlangıcı: Gaflet Uykusu ve Emmâre Çölü
Yolculuğun başlangıcında nefis, Emmâre durağındadır. Burası, çölde yolunu kaybetmiş, serapların peşinde koşan bir yolcunun haline benzer. Nefs-i Emmâre, sürekli kötülüğü fısıldar, geçici heveslerin peşindedir. Hakikatten habersiz, Rabbinden gafildir. Tek derdi kendi arzularını tatmin etmektir. Kur'an'ın ifadesiyle "...Nefis, şüphesiz sürekli kötülüğü emredicidir..." (Yûsuf, 12:53). Bu, derin bir uykudur; kişi rüyada olduğunu bilmeden, fani zevkleri gerçek sanır.
İlk Kıpırtılar: Levvâme ile Vicdanın Uyanışı
İlahi rahmetin bir esintisi kalbe dokunduğunda, yolcu uykusundan hafifçe aralanır. İşte bu, Nefs-i Levvâme'nin (Kendini Kınayan Nefs) durağıdır. Artık yolcu, çölde kaybolduğunu fark etmeye başlar. Yaptığı hatalar, işlediği günahlar için pişmanlık duyar, kendini kınar. Allah'ın üzerine yemin ettiği (Kıyâme, 75:2) bu vicdan azabı, aslında bir uyanış belirtisidir. Tıpkı Hz. Âdem (a.s) ve Hz. Havva'nın cennetteki hatadan hemen sonra duydukları pişmanlık ve yakarış gibi: "Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan, mutlaka ziyan edenlerden oluruz." (A'râf, 7:23). Ancak bu duraktaki yolcu henüz zayıftır; sık sık tökezler, bildiği halde tekrar çöle (günaha) yönelebilir. Mücadelesi yoğundur.
Yol İşaretleri: Mülheme ile Gelen İlham Işıkları
Mücadele ve samimi tövbeler devam ettikçe, yolcu Nefs-i Mülheme (İlham Alan Nefs) durağına varır. Artık çölde bazı yol işaretleri görmeye, uzaktan ışıklar sezmeye başlar. Kalbine hem hayra hem de (imtihan olarak) şerre yönelik ilhamlar (İlham) gelir. İyi ile kötüyü ayırt etme yeteneği (feraset) artar. Hayra olan meyli güçlenir. Tıpkı Ashab-ı Kehf'in mağaraya sığınıp "Rabbimiz! Bize katından bir rahmet ver ve işimizde bizim için bir başarı ve doğru yol (raşeden) hazırla!" (Kehf, 18:10) diye dua etmeleri gibi, bu duraktaki yolcu da artık bilinçli bir şekilde doğru yolu ve ilahi rehberliği talep eder. Ancak hâlâ dikkatli olmalıdır, çünkü yanlış işaretler ve yanıltıcı ışıklar (vesvese) da yolunu kesebilir.
Huzur Limanı: Mutmainne ile Gelen Dinginlik
Gayretler ve ilahi lütuf devam ettiğinde, yolcu nihayet fırtınalı denizden sonra sakin bir limana, Nefs-i Mutmainne (Huzura Ermiş Nefs) durağına ulaşır. Artık kalp, dünyanın gelgitlerinden, şüphe fırtınalarından kurtulmuş, Rabbini zikretmekle gerçek huzuru (İtminan) bulmuştur. Kur'an'ın müjdesi nettir: "...Bilesiniz ki, kalpler ancak Allah'ı anmakla mutmain olur (huzur bulur)." (Ra'd, 13:28). Bu limanda iman sarsılmazdır, ibadetler lezzet verir, ahlak güzelleşir. Yolcu artık Rabbinden gelen esintilerle huzur içindedir.
Teslimiyetin Zirvesi: Râdiye ve Mardiyye ile Rabbiyle Barışmak
Huzur limanında kalmayıp Rabbine olan aşk ve teslimiyetle daha da ilerleyen yolcu, önce Nefs-i Râdiye (Razı Olan Nefs) makamına ulaşır. Artık onun için fırtına da birdir, sakin deniz de... Çünkü bilir ki her ikisi de Sevgili Kaptan'dandır (Allah'tandır). Başına gelen her şeyden razıdır, kaderden şikayet etmez, her olayda bir güzellik ve hikmet görür. Hz. İbrahim'in (a.s) evladını kurban etme emri karşısındaki tam teslimiyeti, bu rıza halinin zirve örneklerindendir.
Kul Rabbinden böyle razı olunca, Allah da kulundan razı olur ve yolcu Nefs-i Mardiyye (Razı Olunan Nefs) makamına yükseltilir. Bu, kul ile Rabbi arasındaki sevgi ve hoşnutluğun karşılıklı olduğu, kulun Allah'ın sevgili ve seçkin dostları (Evliyaullah) arasına katıldığı çok yüce bir mertebedir. Kur'an'da sahabe ve salihler için buyrulan "Allah onlardan razı olmuş, onlar da O'ndan razı olmuşlardır (Radiyallâhu 'anhum ve radû 'anh)..." (Beyyine, 98:8) ifadesi bu karşılıklı rıza halini anlatır.
Yolun Zirvesi: Kâmile/Sâfiye ile Öze Dönüş
Yolculuğun son durağı, zirvelerin zirvesi Nefs-i Kâmile (Olgunlaşmış Nefs) veya Nefs-i Sâfiye (Arınmış Nefs)'dir. Bu, başta Peygamber Efendimiz (s.a.v) olmak üzere peygamberlere ve en büyük velilere mahsus olan, insanlık için bir ideal mertebedir. Bu nefis, her türlü beşeri kusurdan arınmış, tamamen ilahi ahlakla ahlaklanmış, iradesi Allah'ın iradesinde fani olmuş, berrak bir ayna gibi ilahi isim ve sıfatları yansıtan bir hale gelmiştir. Artık kendisi de başkaları için bir hidayet rehberi, bir nur kaynağıdır. Peygamberimizin (s.a.v) Kur'an'da övülen "yüce ahlakı" (Kalem, 68:4) bu mertebenin en kâmil örneğidir.
Yolculuğun Azığı: Zikir, Tefekkür, Dua ve Salih Amel
Bu uzun ve meşakkatli, ama bir o kadar da lezzetli manevi yolculukta bize azık olacak şeyler bellidir: Kalbi ve dili sürekli Allah ile meşgul etmek (Zikir), kâinatı ve kendimizi ibretle okumak (Tefekkür), acizliğimizi bilip sürekli O'ndan yardım istemek (Dua) ve imanımızı güzel davranışlarla (Salih Amel) süslemek. Özellikle Esmâ-ül Hüsnâ, bu yolculukta her mertebeye uygun ışıklar sunan kandiller gibidir.
Nefs mertebeleri, gaflet uykusundan başlayıp Allah'a tam bir vuslata doğru ilerleyen ruhun manevi evriminin bir haritasıdır. Bu haritayı bilmek, nerede olduğumuzu ve nereye gitmemiz gerektiğini anlamamıza yardımcı olur. Unutmayalım ki bu yolculuğun kendisi bir ibadettir ve her adımda Rabbimize biraz daha yaklaşırız. Nihai hedef, "kendini bilen Rabbini bilir" sırrına ermek, yani kendi acizliğimizi idrak ederek Rabbimizin sonsuz kemâlini tanımak ve O'nun rızasına ulaşmaktır.
Sevgi ve dua ile kalın. Allah'a emanet olun.